Rusya bu sabah (24 Şubat 2022) Ukrayna’nın çeşitli şehirlerine füze yağdırmaya başladı. 1,5 trilyon dolarlık GSYH büyüklüğü ile dünyanın en büyük 11. ekonomisi, ihracatta dünyanın 16.sı, ithalatta dünyanın 22.si olan Rusya’nın 156 milyar dolar büyüklüğündeki Ukrayna’ya saldırısının ilk somut etkisini finansal piyasalarda gördük.
Brent petrolün varil fiyatı 23 Şubat’taki 92,91 dolar seviyesinden 24 Şubat sabahı 104,4 dolar seviyelerine yükseldi.
Büyük hacimli borsalar bir önceki gün kapanışına göre %1-5 aralığında düşerken, Moskova Borsası %33, Borsa İstanbul %9 düşüş kaydetti.
ABD dolar endeksi (DXY) %1,5 değer kazanırken, Euro/Dolar paritesi %2 kayıpla 1,11 seviyesine geriledi, Rus rublesi %8,0 değer kaybetti, Dolar/TL kuru gün içinde %6,1 artışla 14,64 seviyesine kadar yükselmesinin ardından günü 14,25 seviyesinden kapattı.
Güvenli liman olan altının ons fiyatı 23 Şubat’ta 1.909 dolar seviyesinden günü kapatmasının ardından sabah saatlerinde başlaya füze saldırılarıyla 1.953 dolar seviyesine kadar yükselip 1.926 dolar seviyelerine geriledi. Gram altın ise 846 TL seviyesinden 922 TL’ye kadar yükselip 870 TL seviyelerine geriledi.
Yatırımcılar ABD ve Avrupa tahvillerine yönelirken Türkiye’de 2-yıl vadeli tahvillerin getirileri %23’ü, 5-yıllık tahviller %26’yı, 10-yıllık tahviller %24’ü aştı.
Türkiye’de tahvil faizlerinin artması borçlanma maliyetlerini dolayısıyla da hem Hazine’nin hem de şirketlerin borç yükünü; döviz kurundaki yükseliş enerji maliyetlerini, ithal ürün fiyatlarını ve enflasyon beklentilerini yükselterek enflasyonu körükleyecek, şirket bilançolarını bozacak, gıda fiyatlarındaki sert yükseliş ve enerji fiyatlarına olası zamlar satın alım gücünün de azalmasına sebep olacaktır. Olası can kayıplarını da dikkate aldığımızda Rusya’nın saldırıyı en kısa sürede sonlandırması gerekiyor.
Olumlu olarak söyleyebileceğimiz bir haber Rusya’nın en büyük doğalgaz şirketi Gazprom’dan geldi. Şirketin Reuters’a yaptığı açıklamaya göre saldırının ilk gününde Rusya, Ukrayna üzerinden Avrupa’ya gaz ihracatına devam etti.
Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu’na (GECF) göre Rusya dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine, 8nci en büyük petrol rezervlerine ve 2nci en büyük kömür rezervlerine sahip olan ülke. Doğal gaz ihracatında liderlerden biri olan Rusya, dünyanın 2nci büyük petrol ihracatçısı.
18–22 Ekim haftasında; Ağustos ayına ilişkin olarak inşaat maliyetlerindeki hız kaybının konut fiyatlarına yansıyıp yansımadığını; Eylül ayına ilişkin olarak yurt dışı üretici enflasyonunu (YD-ÜFE), merkezi yönetim borç stokunu, ABD Merkez Bankasının makroekonomik görünüm raporunu; Ekim ayı tüketici güven endeksini izleyeceğiz. Eylül ayında döviz kurundaki yükselişin YD-ÜFE’ye olumsuz etkisini göreceğiz. 21 Ekim tarihli para politikası toplantısında -mevcut makroekonomik görünüm desteklemese de- TCMB’nin faiz indirimine devam edeceği tahmin ediliyor.
18 EKİM 2021, PAZARTESİ
AĞUSTOS AYI MERKEZ BANKASI KONUT FİYAT ENDEKSİ – TCMB
2021 yılı Temmuz ayında konut fiyat endeksi aylık %2,8, yıllık %31,0 ve yıllık reel olarak %10,2’lik artış kaydetmişti. Ağustos ayında inşaat maliyet endeksinin (aşağıdaki grafikte kırmızı çizgi) aylık artış hızının yavaşlamasının konut fiyatları endeksinin (mavi çizgi) artış hızını aşağı çekip çekmediğini göreceğiz.Eylül ve Ekim aylarında ise kurdaki sert yükselişin hem inşaat maliyetlerini hem de konut fiyatlarını yukarı çekmesi kaçınılmaz olacak.
Kaynak: Turkey Data Monitor
20 EKİM 2021, ÇARŞAMBA
EYLÜL AYI MERKEZİ YÖNETİM BORÇ STOKU – HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI
Merkezi yönetimin borç stoku Ağustos ayında önceki aya göre hafif yükselişle 2 trilyon 41 milyar TL olmuştu. Borç stokunun %44’ünü TL cinsi stok, %56’sını yabancı para cinsi stok oluşturuyor. Aşağıdaki grafikte de görüleceği gibi, Hazine 2019 yılının sonlarında döviz cinsinden borçlanmayı (mavi çizgi) hızlandırmış, TL cinsi stok (sarı çizgi) görece daha yavaş artmıştır. Hazine’nin döviz cinsinden borçlanmaya ağırlık vermesinin iki ana sebebi var: 2018 yılının sonlarından itibaren bütçe açığının hızlanmaya başlamasıyla düşük yurt dışı borçlanma maliyetlerinden faydalanmak ve Mart 2020’den itibaren Merkez Bankası döviz rezervlerinin (gri çubuklar) hızla aşağı gelmesidir. Döviz cinsi borç stokunun artması, Hazine’nin üstlendiği kur riskinin de artması demektir.
Kaynak: Turkey Data Monitor
EYLÜL AYI YURT DIŞI ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (YD-ÜFE) – TÜİK
Ağustos ayında TL’deki değer kazancı yurtdışı üreticilerinin maliyetini düşürmüştü. Yurt Dışı Üretici Fiyat Endeksi (YD-ÜFE) Ağustos ayında yıllık %30,81 artmış, aylık %0,92 azalmıştı. Ağustos ayında döviz kurundaki aylık gerileme doğrudan YD-ÜFE’ye yansımıştı. Eylül ayında ise döviz kurundaki yükselişin YD-ÜFE’ye olumsuz etkisini göreceğiz.
ABD Merkez Bankası FED’in yılda 8 kere yayınladığı ve ülkedeki ekonomik görünümü ortaya koyduğu Bej Kitap (Beige Book) raporunun altıncısı olan ve Temmuz-Ağustos dönemini kapsayan raporda, genel olarak ABD ekonomisinde fiyat baskılarının devam ettiğini, ekonomik büyümede ise ılımlı bir görünüm ortaya konduğunu, dolayısıyla FED’in tahvil alımını azaltmaya yönelik hamlesine yaklaşmakta olduğunu değerlendirmiştik. Nitekim Fed’in 21-22 Eylül tarihinde gerçekleştirdiği para politikası toplantısının geçen hafta yayınladığı tutanaklarında GSYH büyümesinin üçüncü çeyrekte önceki çeyreğe göre daha ılımlı bir artış kaydedeceği, Delta varyantının istihdam artışında yavaşlama getirse de işsizlik oranının düştüğü, fiyat tarafında ise baskıların sürmesine bağlı olarak Kasım veya Aralık toplantılarında varlık alım miktarında azaltmaya gidileceğini ve 2022 yılı ortalarında son bulacağını okuduk. Piyasada FED’in Eylül 2022 tarihli toplantısında politika faizini %42 ihtimalle çeyrek baz puan artıracağı fiyatlanıyor.
Kaynak: Turkey Data Monitor
21 EKİM 2021, PERŞEMBE
TCMB PARA POLİTİKASI TOPLANTISI VE FAİZ KARARI – TCMB
23 Eylül tarihi toplantısında TCMB, artan enflasyonist baskılara rağmen bunun geçici olduğu tezini ortaya koymuş ve politika faizini %19’dan %18’e düşürmüştü. Ardından döviz kurunda yaşanan sert yükseliş, 14 Ekim’de iki Merkez Bankası başkan yardımcısı ve bir Para Politikası Kurulu (PPK) üyesinin görevine son verilmesiyle daha da hızlandı. Söz konusu 23 Eylül–15 Ekim süresince Dolar/TL kuru %8’lik artışla 8,63’ten 9,29 seviyesine kadar yükselmiştir. Cuma yayınlanan TCMB Beklenti Anketi sonuçlarına göre 21 Ekim toplantısında politika faizinin %17-18 aralığına, yıl sonuna kadar ise %16-17 aralığına indirileceği beklentisi hâkim. FED’in önümüzdeki 1-2 ay içinde tahvil alımlarını azaltmaya başlayacağını ve 2022 yılında sonlandıracağını, 2022 ikinci yarısında faiz artışına gidebileceğini dikkate aldığımızda; arz kısıtları, yüksek nakliye maliyetleri ve yüksek emtia fiyatları ile Hükumet tarafından yapılan zam hamleleri enflasyonist baskının geçici olamayacağına işaret ediyor.Dolayısıyla fiyat artışları sürerken TCMB’den gelecek her faiz indirimi döviz kurunda yukarı seyrin süreceğine işaret ediyor.
Kaynak: Turkey Data Monitor
EKİM AYI TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ – TÜİK
Mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Eylül ayında bir önceki aya göre %1,8 artışla 79,7 seviyesine yükselmişti. Tüketici güven endeksinin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu göstermektedir.
Kaynak: TÜİK
TCMB VE BDDK, 15 EKİM 2021 TARİHLİ HAFTALIK PARA VE BANKA VERİLERİ – BDDK, TCMB
8 Ekim ile biten haftada piyasadaki likiditeyi gösteren parasal göstergeler (M1, M2, M3) önceki haftaya göre değişiklik göstermedi. TL cinsi mevduatlar ve krediler önceki haftaya göre yatay kaldı. TL cinsi mevduat faiz oranları %15-19 aralığına geriledi, TL cinsi kredi faiz oranları %17-25 aralığını korudu. Gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) ve yurt dışı mevduatlar önceki haftaya göre değişiklik göstermedi, tüzel kişilerin DTH’si 1,7 milyar dolar artışla 87,9 milyar dolara yükselmesiyle toplam DTH hacmi 8 Ekim haftasında 228,4 milyar dolar oldu. Bankacılık sistemi yabancı para net genel pozisyonu önceki haftaya göre 0,2 milyar dolar artışla 5,7 milyar dolar oldu. Merkez Bankasında tutulan uluslararası rezervler 123,5 milyar dolar ile önceki haftaya göre 1,7 milyar dolar arttı; altın rezervleri 38,1 milyar dolar ile önceki haftaya göre 0,4 milyar dolar geriledi, brüt döviz rezervleri 85,4 milyar dolar ile önceki haftaya göre 2,2 milyar dolar artış kaydetti. Merkez Bankasının net rezerv açığı önceki haftaya göre 1,2 milyar dolar azalarak 22,7 milyar dolar seviyesine geriledi. Yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedi (DİBS) stokları toplamı 29,6 milyar dolar ile bir önceki haftaya göre 0,1 milyar dolar azaldı. Yurt dışı yerleşikler 8 Ekim ile biten haftada hisse senetlerinde 52 milyon dolar, DİBS’te 11 milyon dolarlık net satış gerçekleştirdiler.
Eylül ayında yarı yarıya dolar ve eurodan oluşan döviz kuru sepetinin (aşağıdaki grafikte kırmızı çizgi) önceki aya göre %0,8 gerilemesinin etkisiyle reel efektif döviz kuru (REDK) (mavi çizgi) %0,4 yükseldi. Grafikte de görüleceği gibi TL ile REDK, ters yönlü hareket etmektedir.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Genelde, Türk lirasındaki değer kaybı azaldıkça ihracatın arttığı söylemini duyarız. Doğrudur, TL’deki değer kaybı ihraç mallarımızın döviz cinsi fiyatını azaltacağından Türk ihraç mallarının rekabet gücü artmaktadır. Aşağıdaki grafikte görüleceği gibi REDK’daki her hareket, ihracata (sarı çizgi) doğrudan birebir yansımasa da TL’deki değer kaybının (REDK’daki aşağı yönlü seyrin) genel olarak ihracat hacminin artmasında etkili olduğunu söyleyebiliyoruz.
Kaynak: Turkey Data Monitor
İthalat tarafında ise döviz kuru ne olursa olsun enerji ithal etmek zorundayız. REDK ile enerji dışı diğer mal gruplarının ithalat seyrini incelediğimizde REDK-ihracat ilişkisinden daha güçlü bir ilişkiyi REDK-yarı dayanıklı tüketim malı ithalatı ilişkisinde görüyoruz. Yarı dayanıklı tüketim mallarına örnek olarak giyim, ayakkabı, ev tekstili, aksesuar, oyuncak, mutfak eşyası, mücevher, saat, alet ve bahçe ekipmanları gibi birçok ürünü sayabiliriz. Aşağıdaki grafiğin de işaret ettiği gibi, REDK’da aşağı yön devam ettikçe yarı dayanıklı tüketim malı (yeşil çizgi) ithalatı da azalıyor. İthalat azalıyor ancak, TÜİK sanayi üretimi verilerine göre aynı dönemde yurt içinde yarı dayanıklı tüketim malı üretim hacmi artmaktadır.
12-16 Nisan haftasının ilk iki gününde yoğun veriler gelmeye başladı. Pazartesi günü ödemeler dengesi ve işgücü verileri, Salı günü sanayi üretimi ve perakende satış verileri açıklandı.
TÜİK verilerine göre Şubat ayında sanayi üretimi aylık %0,1, yıllık %8,8 artış kaydetti. Sanayi üretimi ile genelde benzer eğilimi gösteren perakende satış hacmi Şubat ayında aylık %3,4’lük artış ile sıçrama yaptı, yıllık artışı %4,6 oldu. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Şubat ayında aylık 0,7 puanlık artış ile %13,4 seviyesinde gerçekleşti. Merkez Bankası tarafından açıklanan cari işlemler açığı Şubat ayında önceki aya göre 0,8 milyar dolar artışla 2,5 milyar dolar oldu, geriye dönük 12-aylık dönemde cari açık toplamı 37,8 milyar dolar seviyesine yükseldi.
Detaylara geçmeden önce, takvim ve mevsimsel etkilerden arındırılmış verileri dikkate aldığımı belirtmek istiyorum.
Türkiye’nin ihracat hacminin en büyük payını otomotiv sektörü ve yan sanayi oluşturuyor. Aşağıdaki grafik, en son 2020 yılında toplam ihracat hacminin %77’sini oluşturan ihracat kalemlerini gösteriyor. Sanayi sektöründe ihracatın lideri konumunda kırmızı çizgiyle gösterilen Taşıt Araçları ve Yan Sanayi sektörü yer alıyor. Otomotiv sektörü ihracatında en önemli pazar başta özellikle Almanya olmak üzere Avrupa bölgesidir.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Sanayi üretimindeki gelişmeleri daha iyi anlamak için şu hatırlatmayı yapayım: Küresel çapta yaşanan yarı iletken çip tedarikindeki yetersizlikler küresel otomotiv üretimini tehdit altında bırakan hatta durma noktasına getiren en önemli faktördür. Nitekim Türkiye’nin takvim ve mevsimsellikten arındırılmış otomotiv ithalat hacim endeksindeki son üç aydaki düşüş eğilimi de bu gelişmeyi doğruluyor.
Aşağıdaki grafikte; renkli çubuklar grafiğin sol ekseninde sanayi sektörü üretim, ihracat ve ithalatının seyri, sağ eksende ise sarı çizgiyle sanayi sektörü istihdamındaki seyir gösterilmektedir.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Buna göre;
. Otomotiv sektörü üretimi (siyah çubuklar) Eylül 2020’den bu yana 2019 yılı seviyelerinin üzerinde olsa da Ocak-Şubat döneminde hafif zayıfladı. Grafikte yeşil çubuklarla gösterilen otomotiv ihracatında, son iki aydaki aşağı yönlü eğilim söz konusu zayıflığı açıklıyor. Otomotiv ihracatındaki düşüşün ana sebebi ise en büyük ihracat pazarımız olan Almanya’da sanayi üretiminin 2021 yılının ilk iki ayında aylık ortalama %1,8 daralmış olmasıdır.
. Otomotiv üretimi ve ihracatındaki yataya yakın seyre rağmen Mayıs 2020’den bu yana yükseliş eğilimini sürdüren makine ve teçhizat üretimi (gri çubuklar) Şubat ayında aylık %3,7’lik artış kaydetti.
. Makine ve ekipman ihracatının (pembe çubuklar) Şubat ayında önceki aya göre düşmesine rağmen ithalatındaki (mavi çubuklar) artışın sermaye yatırımı kaynaklı olduğu söylenebilir. Bu noktada destekleyici faktör, Şubat ayı Reel Kesim Güven Endeksi’nde yer alan yatırım harcaması alt endeksindeki artıştır.
. Otomotiv sektörü üretiminde Şubat ayında kaydedilen düşüşe paralel olarak sanayi sektörü istihdamı da (sarı çizgi) Şubat ayında önceki aya göre 166 bin kişi azaldı.
. Üretim tarafı önceki aya göre yatay kalırken perakende satışlarda aylık %3,4’lük artış yaşandı. Bu sıçrayışın ana sebebinin artan güven algısı olduğunu söyleyebilirim. Zira Dolar/TL kuru Merkez Bankasının güven tazelemesine bağlı olarak Ağustos 2020’den sonra ilk kez Şubat ayında 7,0 seviyesinin altına gerilemiş ve Türk lirasında istikrar sinyalleri bireysel kredilerde de artışı beraberinde getirmiştir.
Mart ayı görünümü olumlu, Nisan belirsiz…
Mart ayı İSO imalat sektörü PMI endeksi ihracat siparişlerinde, üretim ve istihdamda artışı ortaya koymuştu. Özellikle Almanya’nın Mart ayı imalat sektörü PMI endeksinin önceki aya göre sert artış kaydetmesi Türkiye sanayi sektörünü olumlu etkiledi. Ticaret Bakanlığı da Mart ayında Türkiye’de ihracatın Şubat ayına göre 2,9 milyar dolar arttığını duyurdu. İthalattaki değişim Mart ayı cari açık verisinde belirleyici olacak. Öte yandan, döviz kurundaki sert yükseliş ve enflasyondaki belirsizliğe bağlı olarak azalan güven algısı, Mart ayında perakende satışlara kısmen olumsuz yansıyabilir; Nisan ayında ise bozulma devam edebilir. Enflasyondaki ana tetikleyici girdi maliyetlerindeki artışın yanı sıra artan döviz kurundaki artışla Türk lirasının değer kaybıdır. Nitekim yurt içi üretici fiyat enflasyonu Mart ayında aylık %4,1, yıllık %31,2 artış kaydetmiş, tüketici fiyatlarına aylık %1,1, yıllık %16,2 artışla yansımıştır.
Nisan ayında da enflasyondaki artış eğilimi sürecektir. Küresel tedarik zincirindeki zorluklara bağlı olarak girdi maliyetlerinde aşağı yönlü bir eğilim şimdilik olası gözükmüyor. Tedarik zincirinde rahatlama olsa bile artan talep fiyatları aşağı çekmeyecektir. Mevcut durumda Merkez Bankasının çarşamba günü yapacağı para politikası toplantısında enflasyonist risklere vurgu yapıp, politika faizinde değişiklik yapmaması en rasyonel çözüm olacaktır.
2020 yılının son çeyreğinde Türkiye’nin dış borç stoku bir önceki çeyreğe göre 14 milyar dolar artışla 450 milyar dolar seviyesine yükseldi. Böylece, 2020 yılının ilk yarısında 426 milyar dolar seviyesine gerileyen toplam dış borç stoku, 2020 yılının son yarısında 24 milyar dolar artmış oldu.
Kaynak: Turkey Data Monitor
2020 yılında 717 milyar dolar GSYH elde edilmişti. Böylece Türkiye’nin dış borç stoku 2020 yılı sonunda GSYH’nin %63 seviyesine yükselerek tarihi rekor kırdı. 2005 yılında %34 seviyesinde olan söz konusu oran 2011’den bu yana aralıksız yükselişini sürdürüyor. Aşağıdaki grafikte “Dış Borç / GSYH” oranındaki yukarı yönlü seyri görebilirsiniz. 2001 yılında yaşanan krizin etkisiyle dış borç stoku GSYH’nin %56’sına yükselmiş, 2008-2009 küresel finans kriz döneminde ise %41 olmuştu.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Hem kısa hem de uzun vadeli dış borç stoku artışını sürdürdü…
Vade bazında, kısa vadeli dış borç stoku 2020 yılının son üç çeyreğinde ardı ardına artarak ilk çeyreğe göre toplam 19,3 milyar dolar artışla 138,5 milyar dolar seviyesine yükselirken, orta-uzun vadeli dış borç stoku son iki çeyrekte ardına ardına toplam 10,2 milyar dolar artışla 311,5 milyar dolar oldu.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Hem kamu hem de özel sektör 2020 yılının son iki çeyreğinde dış borcunu artırdı…
Borçlu bazında bakıldığında bir önceki çeyreğe göre Merkez Bankasının dış borç stoku yılın son çeyreğinde 0,3 milyar dolar artışla 21,4 milyar dolar, kamu sektörünün 6,7 milyar dolar artışla 173,1 milyar dolar, özel sektörün ise 7,0 milyar dolar artışla 255,6 milyar dolar seviyelerine yükseldi. Kamunun dış borcu bütünüyle kamu bankalarına aittir. Aşağıdaki grafikte de görüleceği gibi Türkiye’nin dış borcunun yükünü ağırlıklı olarak özel sektör yüklenmiş bulunmaktadır.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Finans dışı özel sektör hem kısa hem de uzun vadede dış borcunu artırdı…
2020 yılı son çeyreği itibariyle 255,6 milyar dolar büyüklüğündeki özel sektörün dış borcunun %59’unu (151 milyar dolar) finansal olmayan özel sektör kuruluşlarının dış borcu oluşturmaktadır. Finans dışı özel sektörün dış borcunun toplam dış borç stoku içindeki payı ise %34’tür.
Finansal olmayan özel sektör kuruluşlarının dış borç stoku 2020 yılı son çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 4,8 milyar dolar artışla 151,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Böylece yılın ikinci yarısında finans dışı özel sektörün dış borç stokunda yılın ilk yarısına göre 10,6 milyar dolarlık artış yaşanmış oldu.
Aşağıdaki grafikte de görüleceği gibi hem finans hem de finans dışı özel sektör kuruluşları kısa vadeli dış borcunu son dönemde artırmıştır. Benzer şekilde finans dışı özel sektör uzun vadeli dış borcunda artışa giderken özel sektör finans kuruluşlarının uzun vadeli dış borcunda önemli bir değişiklik yaşanmamıştır.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Dış borç stoku neden artıyor?
Türkiye’nin dış borcunun artmasında en büyük etken yurt içinde sıkı para politikasının kredi hacmini yavaşlatmasına bağlı olarak yurt dışındaki özellikle de ABD ve Euro Bölgesi’ndeki düşük faiz oranlarının sağladığı avantaj. Elbette Türkiye’nin artan risk primi Türkiye’nin yurt dışından borçlanma maliyetlerini artırsa da aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere ABD merkez bankası Fed’in pandemi sebebiyle politika faizini 2020’nin ikinci çeyreğinde tekrar %0-0,25 aralığına düşürmüş olması Türkiye’nin hem kısa vadeli hem de uzun vadeli olarak yurt dışından borçlanma eğiliminin artmasında en önemli etken.
Kaynak: Turkey Data Monitor
Güven kaybı ve artan riskler ekonomi üzerinde alarm zillerinin çalmasına sebep oluyor…
Artan dış borç stoku ve bütçe açığı, azalan TCMB rezervleri, gelecek 12 ayda ödenmesi geren 190 milyar dolar dış borç yükü, 36 milyar dolara yükselen cari açık, TCMB Başkanının görevden alınması, iç siyasette yaşanan gelişmeler Türk lirasındaki kırılganlığın tekrar artmasına sebep oldu. Artan Covid vakaları ve zayıf ihracat performansını dikkate aldığımızda istihdamda kayıpların artarak devam edeceğini tahmin etmek zor değil.
Şubat ayında Nakit Bütçe Dengesi 3,5 milyar TL açık vermişken Merkezi Yönetim Bütçe Dengesi 23,2 milyar TL fazla verdi…
Şubat ayında merkezi yönetim bütçesi 23,2 milyar TL fazla verdi. Mart ayının ilk haftasında açıklanan Hazine nakit bütçesi Şubat ayında 3,5 milyar TL açık vermişti. Merkezi yönetim bütçesindeki gelirlerin nakit bütçesi gelirlerine kıyasla 21,2 milyar TL fazla olması, giderlerin ise 5,4 milyar TL daha az olması her iki bütçe dengesi arasındaki 26,6 milyar TL’lik farkı açıklıyor. “Giderler” tarafında “Faiz Hariç Giderler” ve “Faiz Ödemeleri” olarak her iki bütçedeki farklılıkları görebiliyoruz. Buna göre, faiz hariç giderler merkezi yönetim bütçesinde 6,8 milyar daha az iken, faiz ödemeleri 1,4 milyar TL daha fazladır.
Gelelim merkezi yönetim bütçesindeki gelişmelere. Bütçe detaylarını aylık bazda değil, Ocak-Şubat dönemi olarak birlikte değerlendireceğim.
2021 yılı Ocak-Şubat döneminde merkezi yönetim bütçe gelirlerini ÖTV ve dış ticaret destekledi…
Merkezi Yönetim Bütçesinde öncelikle “Gelirler” tarafına odaklanalım. 2021 yılı Ocak-Şubat döneminde merkezi yönetim gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine göre %0,4 artmıştır. Alt detaya baktığımızda, “Vergi Gelirleri” aynı dönemde %28 artmış, “Hazine Portföyü ve İştirak Gelirleri” %98 düşmüştür.
“Vergi Gelirlerindeki” artışın ana kaynakları “Özel Tüketim Vergisinin (ÖTV)” aynı dönemde %22, “İthalde Alınan Katma Değer Vergisinin” %48 artmış olmasıdır. İştirak gelirlerindeki azalışın ana sebebi ise Ocak 2020’de Merkez Bankası kârından Hazine’ye 40,5 milyar TL aktarılmışken, 2021 yılı Ocak ayında Merkez Bankasından herhangi bir aktarım yapılmamasıdır.
Dolayısıyla ÖTV artışları ve dış ticaretin rayında gitmesi, 2021 yılı Ocak-Şubat döneminde bütçe gelirlerini desteklemiştir.
2021 yılı Ocak-Şubat döneminde faiz dışı giderler yıllık bazda %5, faiz giderleri %29 arttı…
Merkezi yönetim bütçe giderleri 2021 yılı Ocak-Şubat döneminde önceki yılın aynı dönemine göre %8 artış kaydetmiştir. “Faiz Hariç Bütçe Giderleri” aynı dönemde yıllık %5 artarken “Faiz Giderlerindeki” artış yıllık %29 olmuştur.
“Faiz Hariç Bütçe Giderleri” kapsamında “Personel Giderleri” aynı dönemde %16, “Cari Transferler” %18 büyüme göstermiştir. “Cari Transferler” altında “Hazine Yardımları” kapsamında “Sağlık, Emeklilik ve Sosyal Yardım Giderleri” aynı dönemde %29 artmıştır.
Gayrimenkulle ilgili giderleri kapsayan ve 2020 yılı genelinde “Faiz Hariç Bütçe Giderlerinin” %9’unu oluşturan “Sermaye Giderlerinde” 2021 yılı Ocak-Şubat döneminde kaydedilen yıllık %68’lik azalış, bütçe disiplininin uygulandığı en önemli kalem olarak karşımıza çıktığını belirtmek isterim.
Covid-19 aşılamalarında hızlanma olmazsa ÖTV ve faiz ödemeleri üzerindeki baskı sürecek…
Bütçe detayları 2021 yılının Ocak-Şubat döneminde ÖTV ve dış ticaret destekli gelir artışı sağlandığı, ancak giderler tarafında manevra alanının sınırlı olduğunu ortaya koyuyor.
Hazinenin iç borçlanmaya ağırlık vermesi, TL’deki olası değer kayıplarına karşı kısmen sigorta görevi görecektir ancak TL cinsi tahvil faiz oranlarındaki artış “Faiz Ödemelerini” de yukarı çekecektir.
Dahası, Covid-19 aşılamalarında hızlanma olmaması halinde hizmet sektörünün ekonomik aktiviteye katkısı sınırlı kalacaktır.
Söz konusu etkenler ÖTV ve tahvil faizleri üzerindeki baskıların devam etmesine sebep olacaktır.
Kısacası olası riskler, güven artırıcı sinyaller gelmediği sürece, Türk lirası ve enflasyon üzerinde iyimser bir görünüm ortaya koymamaktadır.
2018 yılı Ticaret Savaşı Türkiye’de işsizliği artırdı, Kovid-19 hızlandırdı…
ABD’de Trump yönetiminin Mart 2018’de ticaret savaşını fiilen başlatması en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa ekonomisinin zayıflamasını hızlandırmıştı. Mayıs 2018’de ise ABD’nin Türkiye’den ithal ettiği çelik ve alüminyum ürünlerine uyguladığı gümrük vergisini 2 katına çıkarması ve ABD ile yaşanan siyasi gerilimin de tetiklemesiyle Ağustos 2018’de Türk lirası 4,90 seviyesinden 7,22 seviyesine kadar yükselmişti. TL’deki sert değer kaybı yurt içi talepteki daralmayı hızlandırırken ithalat performansı düşmüş, ihracat performansı ise zayıflasa da rayda kalmayı başarmıştı.
Aşağıdaki grafikte, 2018 yılı ikinci yarısında yurt içi talepteki daralmaya bağlı olarak ithalat endeksinin (koyu gri çubuklar) sert daralma kaydettiğini, geniş tanımlı işsizlik oranının (mavi çizgi) ise 2018 yılı sonuna kadar hızlanarak arttığını görüyoruz. İhracat (açık gri çubuklar) performansının 2019 yılında yavaşlayarak da olsa yükselişini sürdürmesi ise ithalat tarafında kademeli artışları getirmiştir. Söz konusu iyileşme 2019 yılı genelinde geniş tanımlı işsizlik oranının da düşmesinde etkili olmuştur.
Kovid-19 pandemi sürecinin başladığı Mart 2020 sonrasında işsizlik oranında da hızlanma kaydedilmiştir. Mayıs ayı ile birlikte kısıtlamaların gevşetilmesi hem dış ticarette toparlanma hem de işsizlik oranında düşüşle sonuçlanmıştır.
Söz konusu gelişmeler, ihracat performansının ekonomik aktiviteyi rayında tutan önemli bir faktör olduğunu, yatırım ve tüketim amacıyla artan ithalat hacminin de işsizlik oranının düşmesinde önemli rol oynadığını ortaya koyuyor.
Hazine’nin artan faiz ödemelerine karşılık, TL cinsi borçlanmanın payı artırılacak…
Mart 2018’de %27,9’a gerileyen merkezi yönetimin toplam borç stokunun GSYH’ye oranı, yukarıda bahsedilen gelişmelerin etkisiyle Eylül 2020’de %39,3’e kadar yükselerek 2011 yılı seviyelerine kadar ulaştı. Aşağıdaki grafik, Hazine’nin aylık borç faizi ödemeleri (gri çubuklar) ile geniş tanımlı işsizlik oranını (mavi çizgi) gösteriyor.
Geniş tanımlı işsizlik oranı, resmi işsiz sayısına iş aramayıp çalışmaya hazır olan kişilerin sayısı eklenerek bulunan rakamın, resmi işgücü sayısına iş aramayıp çalışmaya hazır olan kişilerin sayısı eklenerek bulunan sayıya bölünmesiyle hesaplanıyor. TÜİK verilerine göre işsizlik oranı 2020 yılı Eylül döneminde önceki döneme göre düşerek %12,7’ye gerilerken geniş tanımlı işsizlik oranı da %22,73’e geriledi.
Grafikte de görüleceği gibi 2018 yılında faiz ödemelerinde kaydedilen hızlanmada merkezi yönetimin toplam borç stokunun %56’sını oluşturan yabancı para cinsinden borç stokunun Türk lirasında yaşanan sert değer kayıplarından olumsuz etkilenmesinin payı büyük.
Nitekim 9 Aralık’ta Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın “gelecek yıl yabancı para cinsinden iç borcun payını azaltmayı öngördükleri” açıklaması olumlu bir gelişmeydi, çünkü bu hamleyle kurdaki artışların borç yükü üzerindeki baskısı hafifleyecektir. Ek olarak, Kovid-19’un bulaşıcılığını azaltmak amacıyla aşılama işlemlerinin başlaması ekonomik aktivitede toparlanmayı, işsizlikte de azalışı getirecektir. Ancak istihdamda sürdürülebilir artışı hatta maksimum istihdam seviyesini yakalamak ve bulundukları seviyelerini korumalarını sağlamak uzun soluklu ve sabır isteyen bir süreç. Finansal sistemin sağlıklı işleyişi ve sürdürülebilir büyümeye yönelik her olumlu gelişme söz konusu sürece bir adım daha yaklaştırıyor ve yaklaştıracaktır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, finans dışı kesimin döviz varlıkları Eylül 2020’de önceki aya göre 1,5 milyar dolar artışla 130,8 milyar dolara yükselirken, döviz yükümlülükleri 1,6 milyar dolar azalışla 293,1 milyar dolara geriledi. Özetle, finans dışı kesimin (reel sektörün) döviz varlıkları önceki aya göre arttı, döviz borçları ise azaldı.
Reel sektörün Eylül ayı itibariyle döviz varlıkları; yurt içi döviz mevduatları (76,1 milyar dolar), yurt dışı bankalardaki döviz mevduatları (16,9 milyar dolar), döviz cinsi devlet tahvilleri (1,9 milyar dolar), ihracat alacakları (15,6 milyar dolar) ve yurt dışına doğrudan sermaye yatırımlarından (20,4 milyar dolar) oluşmaktadır. Demek ki reel sektörün döviz varlıklarının en büyük payını %71 ile döviz mevduatları oluşturuyor.
Eylül ayında reel sektörün döviz yükümlülüklerinin 241,9 milyar doları yurt içi (144,3 milyar dolar) ve yurt dışından sağlanan nakdi kredilerden (97,6 milyar dolar), 51,2 milyar doları ise ithalat borçlarından oluşuyor.
Reel sektör bir yandan döviz varlıkları edinimine devam ederken, öte yandan borçlanarak ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmektedir.
Reel sektörün döviz pozisyonu ile GSYH büyümesi arasında bir ilişki var mı?
Aşağıdaki grafik, reel sektörün döviz pozisyonu ile Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) arasındaki karşılıklı etkileşimleri göstermektedir. GSYH verilerinin üçer aylık dönemler için yayınlanması sebebiyle grafikte reel sektör döviz pozisyonu verilerinin üç aylık ortalama değerleri dikkate alınmıştır.
Grafikte gri çubuklar reel sektör döviz yükümlülüklerini, sarı çubuklar döviz varlıklarını, kırmızı çizgi sanayi sektörünün önceki çeyreğe göre değişimini, mavi çizgi ise hizmet sektörünün önceki çeyreğe göre değişimini göstermektedir.
2008 yılında patlak veren küresel finansal krizin üstesinden gelebilmek için reel sektör 2009 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren tarihi düşük faiz oranlarından yararlanmak amacıyla döviz cinsinden borçlanmayı artırmış, 2018 yılı üçüncü çeyreğine kadar döviz cinsinden borçlanma artarak sürmüştür. Söz konusu dönemde hem sanayi hem de hizmet üretiminin genel olarak önceki döneme göre artışlarını sürdüklerini görüyoruz. 2018 yılı önemli bir yıl zira Trump başkanlığındaki ABD yönetiminin ticaret savaşını başlatması, en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği ekonomisindeki yavaşlamanın derinleşmesi ve Eylül ayında Türkiye’de yaşanan kur krizi bu döneme denk gelmektedir.
Nitekim 2018 yılı üçüncü çeyreğinde reel sektör yurt dışı yükümlülüklerini azaltma yoluna giderken, döviz varlıklarını da artırmaya devam etmişlerdir. Kovid-19’un pandemi ilan edildiği 2020 Mart ayına kadarki dönemde hem sanayi hem de hizmet üretimi çeyrek bazda sınırlı da olsa büyümesini sürdürebilmiştir.
2020 yılı ikinci çeyreğinde GSYH’de yaşanan sert daralmanın ardından reel sektör üçüncü çeyrekte tekrar döviz cinsi borçlanmasını artırırken hem sanayi hem de mal üretiminde önceki çeyreğe göre sert bir düzeltme kaydedilmiştir. Ancak 2020 yılı üçüncü çeyreğinde güven algısındaki bozulmanın artarak devam etmesiyle birlikte reel sektörün döviz varlıkları Haziran ayı sonundaki 123,3 milyar dolardan Eylül 2020 sonunda tarihi rekorla 130,8 milyar dolara kadar yükselmiştir.
Ekonomide sürdürülebilir büyüme için doğrudan yatırımlar cazip kılınmalı…
9 Kasım ile birlikte oluşturulan yeni ekonomi yönetimi Türk lirasına güveni yeniden kazanmak adına hemen harekete geçti: Politika faizinde sert artırımla birlikte para politikası sadeleştirilmeye başlandı. Kamuoyunun bilgilendirilmesi şeffaflık adımı ile öne çıkarken Türkiye Hazinesi uzun bir aradan sonra yurt dışından tahvil yoluyla 10 yıllık borçlanabilmeyi başardı.
Yeni ekonomi yönetiminin önünde zorlu bir süreç var ancak süreci kolaylaştıracak en önemli etken Türk lirasına güvenin kalıcı olarak sağlanması:
. Tedarik zincirindeki aksamalar, hammadde kıtlığı ve Türk lirasında devam eden değer kayıpları girdi maliyetlerini artırıyor. Türk lirasına güven, enflasyon üzerindeki baskıyı azaltacaktır.
. Reel sektörün yatırımlarını dolayısıyla da istihdamı artırabilmesi için yatırım yapmaya elverişli şartların oluşturulması gerekiyor. Kovid-19 sebebiyle adapte olmaya çalıştığımız yeni normalde Türkiye yüksek katma değerli ürün geliştirmek adına somut adımlar ortaya koymalı. Türk lirasına güven kazandıracak hamlelere ek olarak avantajlı coğrafik konumu doğrudan yatırımları çekebilmek adına önemli.
. ABD’de Biden yönetiminin Avrupa ile ticari ilişkilerini kuvvetlendirme hedefi dikkate alındığında Türkiye’nin en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği ile işbirliğinin sağlamlaştırılması ticaret hacmimiz açısından olumlu bir gelişme olacaktır. Türk lirasına güveni sağlayacak böyle bir gelişmenin elbette Türkiye sermaye piyasalarının derinleşmesinde de katkısı olacaktır.
TÜİK verilerine göre yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %23,11, bir önceki aya göre %4,08 arttı.
TÜİK
Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ise Kasım ayında yıllık %14,03, aylık %2,30 artış kaydetti.
Kaynak: TÜİK
Aşağıdaki grafik Dolar/TL kurundaki değişimlerin üretici fiyatlarını doğrudan etkilemeye devam ettiğini gösteriyor. Kırmızı çubuklar TÜFE, mavi çubuklar Yİ-ÜFE, yeşil çizgi ise Dolar/TL kurundaki yıllık değişimleri gösteriyor.
Üretim tarafında ana metal ve gıda üretimi en yüksek artışı kaydetti…
Salı günü IHS Markit tarafından açıklanan küresel imalat sektörü PMI endeksleri ülke alt detayları raporlarında hammadde kıtlığı ve ulaştırma fiyatlarındaki artışın etkisiyle girdi maliyetlerinin arttığını, söz konusu maliyet artışının ise kısmen çıktı fiyatlarına yansıtılabildiği bilgisini almıştık.
Nitekim Türkiye’de de Kasım ayında önceki aya göre %4,33 yükselen imalat sektörü fiyat artışının ana tetikleyicisi ara mal üretiminde kaydedilen aylık %4,77’lik artış oldu.
Türkiye sanayi sektörü alt sektörlerinde aylık en yüksek artış sırasıyla %7,43 ile ana metal, %6,40 ile gıda, %5,46 ile kağıt ve kağıt ürünleri, %5,32 ile kok ve rafine petrol ürünleri üretiminde kaydedildi.
Yİ-ÜFE endeksinin %89,2’sini imalat sektöründeki fiyat değişiklikleri etkilerken, detayında en büyük ağırlığı %18,6 ile gıda ürünleri, %9,8 ile ana metaller, %9,5 ile tekstil ürünleri, %6,6 ile elektrik ve gaz üretimi ile dağıtımı oluşturmaktadır.
Üretim maliyetleri tüketiciye yansıtılabilirken hizmet fiyatlarındaki artış sınırlı kalıyor…
Kasım ayında aylık %2,30 artış kaydeden TÜFE’yi yukarı çeken iki faktör oldu: Aylık bazda ulaştırma fiyatları bir önceki aya göre %4,51, gıda fiyatları ise %4,16 artış kaydetti. TÜFE’deki değişimlerin %21,1’ini gıda fiyatlarındaki değişimler etkiliyor.
Aşağıdaki grafik mal ve hizmet fiyatlarındaki yıllık değişimleri gösteriyor. TÜFE’yi (koyu kırmızı) yukarı çeken faktörün mal fiyatlarındaki (açık kırmızı) artış olduğu görülürken, hizmet fiyatlarındaki (mavi çizgi) artış daha sınırlı kalıyor.
Kovid-19 kaynaklı sınırlamaların üretim maliyetlerini artırmaya devam ettiği mevcut şartlarda Türk lirasında yaşanan değer kayıpları da maliyetler üzerinde ek yük yaratıyor. Özellikle hane halkının Türk lirasına güveni sağlanana kadar enflasyon üzerindeki etkisi devam edecek gibi gözüküyor.
Deutsche Bank Menkul Kıymetler’de Gelişmekte Olan Ülkeler Araştırma Biriminin başı olan Drausio Giacomelli, 16 Kasım tarihli bir makalesinde Türk lirası dahil dünya para birimlerini ucuzdan pahalıya doğru sıralıyor. Sıralama yaparken Giacomelli, dört farklı modele başvuruyor:
1) Ticaret bazlı değerlemeye göre, dünyanın en ucuz para birimi Brezilya reali (BRL) iken hemen arkasından Türk lirası (TRY), ardından sırasıyla Güney Afrika randı (ZAR), Japon yeni (JPY) ve Şili pesosu (CLP) geliyor. Aşağıdaki grafik en düşük değere sahip olan Brezilya realinden (BRL) başlayıp saat yönünde ilerlendiğinde en değerli para birimi olan Filipin pesosuna (PHP) ulaşıyorsunuz. En değerli beş para birimi sıralandığında ise karşımıza Filipin pesosu (PHP), Yeni İsrail Şekeli (ILS), Çin yuanı (CNY), İsviçre frangı (CHF) ve Yeni Zelanda doları (NZD) çıkıyor.
2) Sermaye ve ticaret bazlı değerlemeye göre, Türk lirası (TRY) en değersiz para birimi olarak ortaya çıkıyor. Türk lirasını, Şili pesosu (CLP), Kolombiya pesosu (COP), Brezilya reali (BRL) ve Güney Afrika randı (ZAR) takip ediyor. Bu modele göre en değerli ilk 5 para birimi ise sırasıyla ABD doları (USD), Yeni Zelanda doları (NZD), İsviçre frangı (CHF), Çek korunası (CZK) ve Çin yuanı (CNY). Aşağıdaki grafik en düşük değere sahip olan Türk lirasından (TRY) başlayıp saat yönünde ilerlendiğinde en değerli para birimi olan ABD dolarına (USD) ulaşıyorsunuz.
3) Deutsche Bank’ın Davranışsal Denge Döviz Kuru (DBEER- Behavioral Equilibrium Exchange Rate) modeline göre en değersiz para birimi %35’lere yakın değer kaybı yaşayan Türk lirası (TRY) iken ardından sırasıyla Şili pesosu (CLP), Brezilya reali (BRL), Malezya ringgiti (MYR) ve Kolombiya pesosu (COP) geliyor. En değerli ilk beş para birimi ise sırasıyla İsviçre frangı (CHF), Çek korunası (CZK), Filipin pesosu (PHP), Yeni İsrail Şekeli (ILS) ve Arjantin Pesosu (ARS).
Aşağıdaki grafikte sıfır çizgisi olan yatay çizginin üzerindeki mavi çubuklar para birimlerinin mevcut seviyelerinin ne kadar değerli olduğunu, yatay çizginin altındaki mavi çubuklar ise para birimlerinin ne kadar değer kaybettiğini gösteriyor.
BEER modelinde, tam istihdam gibi bir şart aramadan bir ülkenin seçilmiş makro-ekonomik verileri (örneğin faiz, ticaret, enflasyon, devlet harcamaları gibi) ile başka bir ülkenin benzer makro ekonomik verileri arasındaki ilişkiyi (korelasyonu) iki ülke para birimleri arasındaki reel döviz kuru ile birlikte tahmin etmeye çalışır.
4) Ülkelerin makro-ekonomik dengesini (tam istihdam, cari denge gibi) dikkate alan Temel Denge Döviz Kuru (Fundamental Equilibrium Exchange Rate-FEER) modeline göre ise Türk lirasının değer kaybına rağmen Brezilya realindeki daha yüksek değer kaybıyla kıyaslandığında adil değerine daha yakın olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.
Aşağıdaki grafikte sıfır çizgisi olan yatay çizginin üzerindeki mavi çubuklar para birimlerinin mevcut seviyelerinin ne kadar değerli olduğunu, yatay çizginin altındaki mavi çubuklar ise para birimlerinin ne kadar değer kaybettiğini gösteriyor.
BEER ve FEER modelleri arasındaki farklardan biri de BEER modelinin kısa vadeli döneme, FEER modeli orta vadeli döneme odaklanmaktadır.
Dört modeli değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç, Türk lirasının mevcut durumda en değersiz para birimi kategorisinde Brezilya reali ile yarıştığı.